Kategori: Recep Seyhan

Recep Seyhan

Söyleşen:  Turan İSMAİL 1- Öncelikle, Bana Hikâye Anlat-ma adlı çalışmanızla edebiyatımızın önemli bir eser kazandığını düşünüyorum. Böyle “özgün” çalışmalara çok ihtiyacımız var. Söyleşimize şu soruyla başlamak isterim, 2013’ün ilk aylarında Beşir Ayvazoğlu’nun Türk Edebiyatı’nın özel sayısı için Necip Fazıl hakkında bir çalışma (öykü)  istediğinde zorlanmadınız mı? Siz de takdir edersiniz ki öykü ısmarlama yazılamıyor. Bir sancı geçirmek lazım, kalemi eline alıp yazmaya…

Sorular: Türk Edebiyatı Dergisi adına Erhan GENÇ Yazmaya nasıl başladığınızı hatırlıyor musunuz? Bir hatırası var mıdır hayatınızda?Bir vesileyle benzer soru yöneltilmişti de söylemiştim. Orada söylediklerimin benzeri olacak ama burada konuyu iki basamakta ifade ederek hem güncellemiş olayım hem de farklılaştırayım. Yazmaya nasıl başladınız sorusunun içinde okumaya nasıl başladınız sorusu da kendiliğinden vardır. Çocukluğumda büyükannemin üzerimde çok büyük bir etkisi olduğunu söyleyebilirim. Benim…

Söyleşen: Hatice Ebrar AKBULUT HE-“Öykünün içimde iyice yoğunlaşmasını bekler, yazmaya öyle koyulurum.” “Öykü yazmak için küçük notlar alırım, sonra bunların toplamından bir öykü çıkar.” “Uzun uzun yürüyüşler yapar, kendimi masaya oturmaya ikna ederim. İkna olduğumda öykü gelir, kendini yazdırır.” Bu cümleler, öykünün konuşulduğu mekânlardan zihnimde kalanlardan bazıları. Bu cümlelerin türevleri sizde de vardır. Bahseder misiniz biraz? RS- O cümlelerin hemen hemen…

Recep Seyhan – Zongo’nun Değirmeni’nden “Dalında olgunlaşıp kuruyan, kurda kuşa yem olmaya hazır bir meyve gibiyim şimdi. Yüksek yüksek yaylalardan kesildim, gecesi aydınlık şehire gitmekten kesildim, araziye gitmekten kesildim. Ahır bile bana kapısını kapadı. Dünya; ovasıyla, yaylasıyla, toprağıyla beni terk etmeye başladı. İyisi mi toprak beni bırakmadan onu dönüştüreyim.”(…) Zongo’nun bunları böyle içinde dokuyup durduğu bir mart ayının sonlarıydı.Bu gelişme…

Öykü: Recep Seyhan (…) Orta yerde derin bir sessizlik vardı. O sırada, bütün bir köye; evlerin saçaklarına, avlu girişlerine, kapı eşiklerine, köy içindeki tozlu yollara, hayvan eğreklerine, asırlık dut ağaçlarının dallarına, tavuk pinekliklerine, seren böğürlerine, samanlık diplerine katmanlı kavisler çizerek yayılan o sessizliğin tanımsız sesini herkes duydu. İşini aşını bırakıp aynı amaçla oraya toplanan kavruk yüzlü insanlar, o irkiltici sesin…

Öykü: Recep Seyhan (…) Muhayyilemin zamanın dehlizlerinde dolaşma gücünü görmek beni dehşete düşürüyordu: Bir sabah kalktığımda ya güneşi doğmamış bulursam? Ya geceler bir daha gelmezse? Ya akşam konuştuğum dili sabah kaybedersem? Ya denizler taşıp okyanuslar dünyayı istilâ ederse? Yıldızlarda neler yaşanıyordu? Büyükbabama oralarda bir yerlerde rastlayabilir miydim? Bir gün insanlar için ölümün yok olduğunu düşündüm: Ölüler kalkıp dünyayı işgal etmişler,…